NUMARALI
HADİS-İ ŞERİF:
حَدَّثَنَا
قُتَيْبَةُ
بْنُ سَعِيدٍ
حَدَّثَنَا يَعْقُوبُ
يَعْنِي
الْإِسْكَنْدَرَانِيَّ
عَنْ عَمْرٍو
عَنْ
الْمُطَّلِبِ
عَنْ عَائِشَةَ
رَحِمَهَا
اللَّهُ
قَالَتْ
سَمِعْتُ
رَسُولَ
اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
يَقُولُ
إِنَّ
الْمُؤْمِنَ
لَيُدْرِكُ
بِحُسْنِ
خُلُقِهِ
دَرَجَةَ الصَّائِمِ
الْقَائِمِ
Aişe (r.anhâ)'dan
(rivayet edilmiştir); dedi ki: Rasûlulah (s.a.v.)'i (şöyle) derken işittim:
"Muhakkak ki
mu'min, ahlâkının güzelliği sebebi île (gündüzleri) oruç tutan (ve geceleri de)
Allah'a ibâdetle geçiren kimsenin derecesine ulaşır."
İzah:
Muvatta; husnu'l-huluk.
Ahlâk: Hulk (huy)
kelimesinin çoğuludur.
Huy: Nefiste yerleşip
fikir yormaya muhtaç olmaksızın kendiliğinden meydana gelen heyet-i râsiha
(yerleşmiş bir şekildir. İşte buna huy denir. Kâtibin bir şeyi yazarken
yazdığını harf harf tefekkür etmediği ve mutribin saz çalarken ahengini nağme
nağme düşünmediği gibi, meleke haline gelen davranışlar da insandan hiç
düşünmeden kolayca sudur ederler. Meleke haline gelmeyen davranışlar insandan
kolayca sudur etmedikleri gibi, meleke haline gelmeyen davranışlara da huy
denmez.
Bu suretle, kişide
kendisinden güzel davranış, ve ameller meydana gelecek bir şekilde bulunursa,
ona "hulk-ı hasen: güzel huy" ve eğer çirkin işler meydana gelecek
şekilde bulunursa, buna da "hulk-ı seyyi': kötü huy" denir.
Ahlâk bilginleri, insan
nefsinde üç kuvvetin varlığını belirtirler.
a. İdrâkin başlangıcı
ve kaynağı olan "kuvvet-i ilmiyye: ilmî kuvvet"
b. Zararları def
etmenin kaynağı olan "kuvve-i şeheviyye: şehvet kuvveti".
c. Kuvve-i gazabiyye:
gazab kuvveti.
Bu üç kuvvetten
birincisi olan ilim kuvveti, yalnız insan ruhuna aittir. Diğer ikisi ise sair
hayvanlarda da müşterektir.
Bunların her birinin
i'tidal, ifrat ve tefrit olarak üçer mertebesi olup, i'tidal merkezinde olanlar
övülmüştür, fazilettir. İfrat ve tefrit tarafları ise çirkindir, rezalettir.
Bunları geniş olarak tetkik etmek isteyenler ahlâk kitaplarına müracaat
buyursunlar.[Ahmed Rifat, Tasvir-i Ahlâk, 129. Tercüman.]
Mevzuumuzu teşkil eden
hadis-i şerifte; güzel ahlâk sahibi bir müslümanın ahlâkı sayesinde
gündüzlerini oruçla gecelerini de ibadetle geçiren bir müslümanın derecesine
erişebileceği ifade edilmektedir. Bu gerçeği anlamak çok kolaydır. Şöyle ki,
gündüzlerini oruçla gecelerini de Allah'a taatle geçiren bir kimse, aslında
nefsiyle ve şehvanî arzularıyla mücadele edip onlara galip gelmeye çalışıyor
demektir. İyi düşünülürse insanlar arasına katılıp onlarla olan, muamelesinde
güzel ahlâkı elden bırakmayan kimse ise/aslında aralarına katıldığı kişiler
adedince nefislere muhatab, bir çok nefse karşı mücahede ediyor demektir. Bu
böyle olunca, bu kimse gündüzleri oruçla geceleri de taatle geçiren kimselere
erişmesi ve hatta onları geçmesi hiç de yadırganacak bir durum değildir.
İşte bunun içindir ki
Rasûlullah (s.a.v.), sahabeyi güzel ahlâka teşvik eder, çeşitli yollarla onlara
güzel ahlâkı sevdirmeye çalışırdı. Çünkü nefislerin temizlenmesi ve insanların
kemale ermesinde bunun tesirini çok iyi biliyordu. Rasûlullah (s.a.v.) Ebu
Zer'e buyuruyor ki:
Ey Ebu Zer, sana
yapılması insana hafif gelecek, mizan(ın)da ağır basacak iki haslet söyleyeyim
mi? Ebu Zer:
Evet ya Rasûlullah,
dedi. Buyurdu ki:
Güzel ahlâkı ve sükûtu
terk etme. Nefsim kudretinde olan Allah'a yemin ederim ki insanlar bu iki
haslet gibisiyle güzelleşmediler."[Ebu Ya'lâ, Taberânî.]
"Güzel ahlâk
nemadır, kötü ahlâk uğursuzluktur. İyilik ömrü artırır, sadaka kötü ölümü
engeller."[Ahmed b. Hanbel.]
"Allahim, beni
güzel yarattın, ahlâkımı da güzelleştir."
Allah (c.c.)
hazretleri: "Sen yüce bir ahlâk üzeresin" buyurduğu halde Nebi
(s.a.v.)'in ahlakının güzelleşmesi için dua etmesi müslümanların daima
ahlâkının güzelleşmesini istemeleri, ne kadar yükselirlerse yükselsinler,
Allah'dan bu hususta yardımını eksik etmemesini dilemeleri icab ettiğini gösterir.